Eskişehir’de faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşlarının (STK) Eskişehir Kent Konseyi, Odunpazarı Kent Konseyi ve Tepebaşı Sağlıklı Kent Konseyi bünyesinde, kent yönetimine katılımının ve yerel demokrasiye katkılarının izlenmesini hedefleyen ve STGM (Sivil Toplum Geliştirme Merkezi Derneği) desteğiyle yürüttüğümüz çalışmamızın raporu yayınlandı.
Raprora BU BAĞLANTIDAN ulaşabilirsiniz
____________________________
Raporun özet bölümü:
____________________________
Bu proje ile Eskişehir’de faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşlarının (STK) Eskişehir Kent Konseyi, Odunpazarı Kent Konseyi ve Tepebaşı Sağlıklı Kent Konseyi bünyesinde, kent yönetimine katılımının ve yerel demokrasiye katkılarının izlenmesi hedeflenmiştir.
Yapılan izleme sonuçlarına göre belediye yetkililerinin, kent konseyi başkanlarının, STK temsilcilerinin kent konseyleri deneyimlerinden yola çıkarak yaptıkları değerlendirmelere göre katılım hakkının işlevsel şekilde kullanılması konusunda değişik düzeylerde sorunlar olduğu anlaşılmaktadır.
Sorunların temelinde Belediye Kanunu (Kent Konseyi Madde 76), Kent Konseyi Yönetmeliği ve bunlara bağlı olarak yapılan yorumlar ve yaklaşımlar yer almaktadır. İlgili mevzuatın analizinde katılımı zorlaştırıcı / engelleyici çok fazla hükmün bulunduğu görülmüştür.
Kent konseyi başkanlarının genel kurul tarafından yürütme kurulu dışında ayrıca seçilmesi; genel sekreterin belediye tarafından atanması; kent konseylerinin ayrıca tanımlanmış bir bütçelerinin olmaması ve bu bağlamda belediyelere bağımlı olması kent konseylerinin bağımsızlığını derinden yaralamakta; belediye yetkililerinin haksız denetimine ve baskısına açık hale getirmektedir.
Kent konseyi başkanları ve genel sekreterleri mevzuatın sınırlayıcı, bağımsız davranmayı engelleyici hükümleri ve belediye yetkililerinin anlayışları / pratikleri nedeniyle belediye ile ilişkilerde kendilerini rahat hissetmemektedirler.
STK temsilcileri genel kurullarda kendilerini ifade etmekte zorlanmakta; yürütme kurullarına adil olmayan seçim yöntemleri nedeniyle aday olmamayı tercih etmektedirler. Genel olarak genel kurullarda seçimlerin çoğulcu olmadığı, çoğunlukçu ve siyasi yakınlıklara göre şekillendiği ifade edilmektedir.
Hak temelli STK’ların yürütme kurullarında, çalışma gruplarında ve meclislerde temsillerinin sembolik düzeyde olduğu görülmektedir. Kent konseyi deneyimleri nedeniyle istekli olmadıkları; kent konseyi yürütmelerinin de kapsayıcılık konusunda özel bir çalışma yapmadıkları anlaşılmaktadır.
Tüm olumsuzluklara rağmen STK’ların kent konseylerinin etkinliklerine genellikle katıldığı; bu yaklaşımın mevcut katılım sorunlarının giderilmesinde bir çıkış noktası olabileceği değerlendirilmektedir.
Raporun son bölümünde katılımı engelleyici hükümler barındıran mevzuata, anlayışlara ve uygulamalara yönelik öneriler yer almaktadır. Ayrıca “ek” bölümünde sivil toplumun tüm engellere, yok saymalara rağmen merkezi hükümetin kararını ve uygulamasını değişikliğe uğrattığı bir başarı hikâyesine yer verilmiştir.