Çok sayıda kişinin katılımı ve emeğiyle uzun süredir yürüyen bir çalışma kapsamında, Etkiniz AB Programının desteğiyle hazırladığımız “Ceza Yargılaması Bakımından Adil Yargılanma Hakkının Uygulanmasında Ayrımcılık Yasağı İhlalleri İzleme Raporu“ yayınlandı. Rapora bu bağlantıdan ulaşabilirsiniz.
Ceza yargılamasında adil yargılanma hakkının ihlali ve ayrımcılığın Türkiye’nin tamamında yaşanan bir sorun olması ve hukukun evrenselliği nedeniyle; güvenilir verilere birinci elden ulaşmak için, soruşturma/kovuşturmaya uğramış şüphelilerle ve sanıklarla, ceza davalarına katılan avukatlarla görüşmeler yapıldı. Ayrıca dava dosyaları ayrıntılı olarak incelendi.
Raporun Özet Bölümü
________________________
Yaşam Bellek Özgürlük Derneği “insan hakları izleme” ekibi özellikle 2015 yılının 2. yarısından itibaren sivil toplumun insan haklarıyla ilgili hareket alanının Türkiye ölçeğinde daralmakta olduğunu deneyimlemiştir. 2016 yılı 15 Temmuz darbe kalkışması sonrası, soruşturma ve kovuşturma süreçlerinde geçmiş yakın dönemlerle kıyaslanamayacak kadar yüksek düzeyde adil yargılanma hakkının uygulanmasında ayrımcılık yasağının ihlal edilmekte olduğu toplumun, siyasetin, insan hakları örgütlerinin ve savunucularının söylemlerinden eksik olmamıştır.
Tüm bu gelişmeler “adil yargılanma hakkı ihlalleri” ile ilgili detaylı bir izleme çalışması hazırlanması ve izleme çalışması kapsamında mevcudun tespiti ihtiyacını ortaya çıkarmıştır. Yaşam Bellek Özgürlük Derneği hazırladığı izleme çalışması ile AB ETKİNİZ programına başvuruda bulunmuş; ETKİNİZ bu izleme çalışması kapsamındaki süreçleri desteklemiştir.
Bu izleme çalışması ile adil yargılanma hakkıyla ilişkili mevcut durumun daha sistematik ve ayrıntılı bir yaklaşımla incelenmesi amaçlamıştır. Bu izleme çalışmasının, benzer çalışmalara göre öne çıkan yanı “adil yargılanma hakkı bağlamında ayrımcılığı” bir başka ifadeyle; şüphelinin / sanığın “etnik kimliğinin, inanç kimliğinin, toplumsal cinsiyet kimliğinin, zengin ya da yoksul oluşunun, siyasi görüşünün ya da şikâyetçinin bir kamu görevlisi, hükümet veya devlet yetkilisi olmasının” adil yargılanma süreçlerine etkisini açığa çıkarmaktır.
Yapılan izleme ve araştırma çalışmalarının sonunda ortaya çıkan bu rapor ve üretilen görsel ile mevcudu kamuoyu ile paylaşarak “yaşanan adil yargılanma hakki ile ilgili insan hakları ihlallerine dikkat çekmek; insan hakları örgütlerinin ortak bir eylem planı çerçevesinde mücadele etmesine katkı sunmak; yaşanan adil yargılanma hakkı ihlalleri ile ilgili İçişleri Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı’na, bakanlık bürokratlarına, her düzeydeki çalışanlarına sorumluluklarını hatırlatmak; TBMM’nin, Hükümet’in, Cumhurbaşkanlığı kurumunun, siyasi partilerin adil yargılanma ile ilgili insan haklarını ve ihlallerini gündeme almalarına, yasa ve / veya uygulama yönüyle iyileştirme yönünde harekete geçmelerine kendi çapında katkı sağlamak” hedeflenmiştir.
Rapor içeriğinde yer alan “Mevcut Durum” başlığı altında daha önce yapılmış çalışmalara, ceza yargılaması bakımından izlemenin ana teması olan “adil yargılanma” hakkı bağlamında ulusal ve uluslararası mevzuata değinilmiştir.
İzleme çalışmasında yöntem olarak şüpheli / sanık ve avukatlarla “derinlemesine görüşme” ve “dava dosyası inceleme” tercih edilmiştir. Çalışma kapsamında 10 şüpheli / sanıkla ve Eskişehir Barosu üyesi 10 avukatla görüşülmüştür. Görüşmeler Covid19 pandemi koşulları nedeniyle çoğunlukla çevrim içi gerçekleşmiştir. Şüpheli / sanık, avukat görüşme kayıtları ve dava dosyası incelemelerinden hareketle üç ayrı analiz raporu yazılmış; bu girdiler zemininden nihai raporun yazımı gerçekleştirilmiştir.
Şüpheli / sanık görüşmelerinden elde edilen veriler ile avukat görüşmelerinden elde edilen veriler karşılaştırılmış; sonuç itibariyle birbirini doğruladığı ve tamamladığı saptanmıştır. Dava dosyası incelemelerinde soruşturma ve kovuşturma aşamalarında yaşanan, sanık / şüpheli ve avukat görüşmelerinde saptanan bazı ihlallere ulaşılamamıştır. Bunun ihlalleri tutanağa ve belgeye dönüştürmeme, dile getirmeme, şikâyet konusu yapma eksikliğinden kaynaklandığı düşünülmüştür.
Adil Yargılanma Hakkının Uygulanmasında Ayrımcılık başlığı altında üç analiz raporunda yer alan bulgular (ekte yer verilmiştir) uluslararası insan hakları standartları ile ilişkilendirilerek yorumlanmıştır.
Uluslararası insan hakları standartlarına göre “kolluğun” ev / işyeri aramalarında özel hayatın gizliliğini ihlal ettiği; dijital araçlara ve diğer materyallere keyfi el koyduğu; masumiyet karinesini dikkate almadan haksız gözaltı yaptığı, gözaltı sırasında ve gözaltı süresince şüphelilere yönelik onur kırıcı davranışlarda bulunduğu; ifade süreçlerinde şüphelinin sessiz kalma hakkını kısıtladığı, ifadeye zorladığı, sessiz kalma hakkını kullananların tutumunu terör örgütü tavrı gibi değerlendirdiği; gözaltı bilgisini şüpheli yakınlarıyla paylaşmadığı; özgürlüğün sınırlandığı durumlarda sağlık, beslenme ihtiyaçlarının karşılanmasında isteksiz davrandığı… bu izlemede tespit edilmiştir. Bu tespitler daha önceki deneyimlerde ve izlemelerde görülebilecek ihlalleri teyit eder niteliktedir. Önceki deneyim ve izlemelerden farklı olarak bu izlemede kolluğun uygulamalarında şüphelinin “etnik, inanç, toplumsal cinsiyet kimliğinin; zengin ya da yoksul oluşunun, siyasi görüşünün, şikâyetçinin bir kamu görevlisi, hükümet veya devlet yetkilisi” olmasının etkili olduğu görülmüştür.
Bununla birlikte bu izlemede, duruşma savcılarının sanık lehine olabilecek delilleri toplamadığı, sanık lehine delil toplamayı görevden saymadığı; tarafsız hazırlanmadığı kanıtlanabilir polis fezlekesine göre iddianame ve mütalaa hazırladığı; iddianame ve mütalaalarında sanığın “etnik, inanç, toplumsal cinsiyet kimliğinin; zengin ya da yoksul oluşunun, siyasi görüşünün, şikâyetçinin bir kamu görevlisi, hükümet veya devlet yetkilisi” olmasının etkili olduğu; duruşma sırasında savunma makamı ile diyalog kurmazken mahkeme heyetiyle sessiz konuşmalar yaptığı; karar için mahkeme heyetiyle birlikte salondan çıktığı; tüm davranış ve işlemleri ile mahkeme heyetinin bir parçası gibi davrandığı saptanmıştır. Mevcut durumda iddia makamı ve savunma makamı arasındaki dengenin savunma makamı aleyhine, dolayımla sanık aleyhine bozulduğu görülmüştür.
İzlemenin diğer bir sonucu olarak; yargılama süreçlerinde sanıkların “etnik, inanç, toplumsal cinsiyet kimliğinin; zengin ya da yoksul oluşunun, siyasi görüşünün, şikâyetçinin bir kamu görevlisi, hükümet veya devlet yetkilisi” olmasının hâkimlerin uygulama ve kararlarını etkilediği görülmüştür. Hâkimlerin etki altında, hukuka uygun olmayan delilleri kararlarına dayanak yaptığı; savunma sürelerini kısıtladığı; sanığa yönelik önyargılı ve ayrımcı davranışlar sergilediği; insan hakları temelinde ileri sürülen savunmaları, emsal nitelik taşıyan kararları dikkate almadığı; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarıyla belirlenen standartlara ve diğer ulus üstü kurallara uygun olmayan dayanaksız, gereksiz ve yersiz ceza kararları tesis ettikleri saptanmıştır.
Bu izlemenin önceki deneyim ve izlemelerden farklı olarak ortaya çıkardığı en özet sonuç şudur: Yaygın ve sıkça tekrarlanan şekilde “kolluk, savcılar ve hâkimler mesleklerini yaparken genellikle tam bir bağımsızlık ve tarafsızlık içinde değildir; uygulama ve kararlarında “siyasi iktidara ters düşmeme” çabası içindedirler; sanığın etnik kimliğinin, inanç kimliğinin, toplumsal cinsiyet kimliğinin, siyasi görüşünün, şikâyetçinin bir kamu görevlisi / hükümet veya devlet yetkilisi olması durumu kararlarını etkilemektedir. Adil yargılanma hakkının uygulanmasında ayrımcılık yasağı sistematik olarak ihlal edilmektedir.
Sonuç ve Öneriler, bölümünde kolluk görevlileri, savcılar (iddia makamı), şüpheli /sanık ve avukatlar, mahkeme heyetleri hedeflenerek soruşturma ve kovuşturma aşamalarındaki ihlallerin ortadan kaldırılmasına katkı sunacağı düşünülen öneriler geliştirilmiştir.