Eskişehir İnsan Hakları İzleme Grubunun Mart-Nisan 2019 raporu yayınlandı. Raporu buradan indirebilirsiniz.
MART-NİSAN 2019 ESKİŞEHİR’DE TAKİP EDİLEN HAK İHLÂLLERİ
- “Bu Suça Ortak Olmayacağız” başlıklı bildiriyi imzalayan ve KHK ile ihraç edilmiş olan akademisyenlere açılan davalarının duruşmaları görüldü, bazı davalarda savcı tarafından ceza istendi. Prof. Dr. Cem Kaptanoğlu’na, 3 yıldan daha uzun bir süre sonra soruşturma ve dava açıldı.
- Eskişehir Alpu Termik Santral girişimine karşı açılan davaların duruşmaları görüldü. İvedi yargılama usulüne aykırı şekilde, davalarda bekletme kararı verildi.
- 24 Mart 2019 tarihindeki Newroz kutlamalarında keyfi gözaltılar ve idari işlemler gerçekleştirildi. Düşünce ve ifade özgürlüğü hakkı ihlal edildi.
- 2014 yılında, güvenlik önlemlerinin alınmaması sonucu iş kazası geçiren Deniz Erbek’in kazayla ilgili açtığı dava 5 yıldır sürmektedir. Bu süreçte, kazayla ilgili kendisine iş yeri ya da devlet tarafından herhangi bir tazminat ödenmemiştir.
AKADEMİSYENLERİN YARGILANMASI
Düşünceyi İfade Özgürlüğünün, Barış Hakkının, Kamu Görevine Girme Hakkının ve Çalışma Hakkının İhlâli
7 Şubat 2017 günü yayınlanan 686 sayılı KHK ile Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesinden ihraç edilmiş olan Prof. Dr. Cem Kaptanoğlu’na, Barış İçin Akademisyenler’in “Bu Suça Ortak Olmayacağız” başlıklı bildirisine attığı imza nedeniyle, imzanın üzerinden 3 yıldan fazla süre geçmişken önce soruşturma, daha sonra dava açıldı.
8 Mart 2019 günü Cem Kaptanoğlu’nun evine gelen Terörle Mücadele Şubesi memurları, İstanbul Cumhuriyet Savcısı tarafından açılan bir soruşturma kapsamında ifade vermesi için Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi’ne çağırdı. Emniyet Müdürlüğü yerine, cumhuriyet savcısına ifade vermek isteyen Kaptanoğlu ve vekilleri, savcılıkta, soruşturmanın İstanbul değil Eskişehir Cumhuriyet Savcılığınca yürütülmesi gerektiğini savunarak yetki itirazında bulundu ve bu itirazla ilgili karar verilene dek esasa dair savunma yapmayacaklarını belirtti. Yetki itirazının reddedilmesi sonrasında, Cem Kaptanoğlu’na 19 Nisan 2019 tarihinde İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından dava açıldığı bilgisi verildi. Böylece soruşturma aşamasında savunma alınmadan dava açılmış oldu.
“Bu Suça Ortak Olmayacağız” metninin imzacılarından Meral Gürbüz ve Murat Emeksiz’e açılan davalar kapsamında 24 Nisan 2019 günü İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen duruşmada, Gürbüz ve Emeksiz için Cumhuriyet Savcısı, Terörle Mücadele Kanunu’nun 7/2 maddesi gereğince “terör örgütü propagandası yapma” suçundan ceza verilmesini istedi.
Aynı metin nedeniyle yargılanan Duygu Abbasoğlu hakkında açılan dava kapsamında İstanbul 24. Ağır Ceza Mahkemesinde 9 Nisan 2019 günü görülen duruşmada, “sanığın üzerine atılı suçun sabit görülmesi halinde eylemin 5237 sayılı TCK 301/1-2 maddesinde düzenlenen Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Devletin kurum ve organlarını aşağılama suçunu oluşturabileceği, aynı maddenin 4. fıkrası uyarınca bu suçtan dolayı soruşturma yapılmasının Adalet Bakanının iznine bağlı olduğu” için dosyanın Adalet Bakanlığına gönderilmesine ve yargılamanın durdurulmasına karar verildi.
Barış İçin Akademisyenler davalarında, işlendiği iddia edilen suç aynı olduğu halde, mahkemelerce farklı uygulamalara gidilmesi ve farklı kararlar verilmesi dikkat çekiyor.
ALPU (TEPEBAŞI) TERMİK SANTRAL GİRİŞİMİ
Sağlık Hakkının, Çevre Hakkının, Adil Yargılama Hakkının İhlali
Eskişehir’de yapılması planlanan termik santral için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından verilen ÇED Olumlu kararına, Toprak Koruma Kurulunun santral sahasındaki tarımsal SİT alanının tarım dışı amaçla kullanımına dair aldığı karara, Çevre Düzeni Planında termik santral inşasına olanak tanıyan değişikliklere karşı kurumlar ve vatandaşlar tarafından açılmış olan çok sayıda davanın duruşmaları 3 Nisan 2019 günü Eskişehir 1. İdare Mahkemesinde, 4 Nisan 2019 günü Eskişehir 2. İdare Mahkemesinde görüldü.
Duruşmalarda İdare Mahkemesi Duruşma Salonunun yetersiz olduğu, çok sayıda kişinin salona giremediği, salondaki kişilerin sağlıksız koşullarda duruşmaya katıldığı/duruşmayı izlediği, bazı davacıların ve avukatların dahi oturma olanağı bulamadığı görüldü.
Duruşmalar sırasında davacılar ve davalılar ile vekilleri dışında, teknik değerlendirme yapacak kişilerin görüş bildirmesine izin verilmedi.
ÇED Olumlu kararının iptali talebiyle açılan davalardan sadece davacı TMMOB tarafından açılan dava kapsamında bilirkişi heyeti atanmasına ve keşif yapılmasına karar verilmişti. Aynı taleple açılan tüm davalarda, davacı TMMOB’un davasındaki bilirkişi raporunun sonucu beklenmek üzere “bekleme” kararı verilmiş olmasına rağmen, diğer davalardaki davacıların 28 Ağustos 2018 tarihindeki keşif sırasında söz almasına izin verilmemişti. Kendileri açısından da bağlayıcı olacak olan davacı TMMOB’un davasına müdahil olma talepleri de reddedilmişti.
Nisan ayının sonlarında ise, ivedi yargılama usulüne göre görülmesi gereken ve hızlı karar verilmesi gereken davaların uzun süre sonlanmamasına neden olabilecek bir gelişme yaşandı. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nca 26.09.2017 tarihinde onaylanan 1/100.000 ölçekli Eskişehir ili Çevre Düzeni Planı değişikliğinin iptali istemiyle Mahkemenin E:2018/26, E:2018/47 esaslarına kayden açılan davalarda verilecek olan kararların bakılmakta olan davanın da sonucunu etkileyebilecek nitelikte olduğu gerekçesiyle, ilgili tüm davaların bekletilmesine karar verildi. Uzun sürmesi beklenen Danıştay süreci nedeniyle, davaların sonuçlanma süresinin çok uzayacağı gerekçesiyle bazı davacıların yaptığı yürütmenin durdurulması talebi de mahkeme tarafından reddedildi.
2577 sayılı Kanunun 20/A maddesine göre, Çevresel Etki Değerlendirmesi sonucu alınan kararlar ivedi yargılama usulüne tabidir ve “bu davalar dosyanın tekemmülünden itibaren en geç bir ay içinde karara bağlanır. Ara kararı verilmesi, keşif, bilirkişi incelemesi ya da duruşma yapılması gibi işlemler ivedilikle sonuçlandırılır.”
https://medyascope.tv/2019/04/05/eskisehirde-termik-santrale-karsi-dava-maratonu/
ESKİŞEHİR NEWROZ GÖZALTILARI
Düşünce ve İfade Özgürlüğünün İhlali, Hürriyetten Yoksun Bırakma, İşkence
Eskişehir’de Newroz kutlaması 24 Mart 2019 günü Orman Fidanlığında 11.00 – 15.00 saatleri arası gerçekleşti. Yaşam Bellek Özgürlük İnsan Hakları İzleme Grubunun 3 üyesi etkinliğe gözlemci olarak katılmış, tanıklıklarından yola çıkarak bu raporu düzenlemiştir.
Orman Fidanlığı Kütahya çıkışında yerleşim bölgesinin bittiği yerdedir. Mevsim itibariyle insansız bir bölgedir. Polis günün erken saatlerinde Orman Fidanlığında sınırlı bir bölgeyi demir bariyerlerle çevirmiştir. Bariyerin bir köşesine üç giriş kapısı bırakılmıştır. Gelenler toplu taşıma araçlarıyla veya özel araçlarla gelmiştir. Toplu taşıma araçlarının son durağında inenler kutlama alanına beş dakikalık bir yürüyüşle ulaşırken, özel araçlarıyla gelenler alanın çok yakınına gelerek araçlarını polis kontrolünde park etmiştir.
Polis, araçlarından inenleri ve araçları sert ifadelerle ve davranışlarla aramıştır. Araçlar ve alana giriş noktası arasında polisler bulunmasına rağmen, gelenlerin başka bir kişiyle gözden uzak bir teması da mümkün değilken; beş-on metre mesafedeki alana giriş noktasında ikinci kez arandıkları görülmüştür. Bu tutum psikolojik baskı olarak değerlendirilmiştir. Bu duruma İnsan Hakları İzleme Grubundan bir gözlemci itiraz ederek; o anda orada bulunan Güvenlik Şube Müdürü ile görüşmek istemiş; Güvenlik Şube Müdürü “görüşmeyeceğim” demiştir. Gözlemci “buna işkence derler, polisin işi işkence etmek değildir” demiş, polis grubu içinden birisi “polisin işi işkence etmektir” yanıtı vermiştir.
Programda R.R., M.G. sunuculuk; HDP Eskişehir İl Eşbaşkanı Enver Tek ve HDP PM Üyesi Alper Öztürk birer konuşma yapmıştır. Konuşmalar sonrasında Güvenlik Şube Müdürü Enver Tek’in yanına gelerek “konuşma suç unsuru taşıyor, işlem yapacağız” demiştir. Newroz ateşinin yakılmasından kısa bir süre sonra PM üyesi Alper Öztürk, beraberinde gelen bir arkadaşıyla, özel aracına binerek alandan ayrılmıştır. Ana yola çıktıktan sonra da sebep belirtilmeden gözaltına alınmıştır. 15:00 civarında program sona erdirilmiş, alandan ana yola çıkışta önce Enver Tek özel aracından, daha sonra R.R. ve M.G. servis araçlarından gözaltına alınmıştır.
Geceyi gözaltında geçiren dört kişi 25 Mart Pazartesi günü Savcılığa ifade için çıkarılmıştır. Gözaltına alınanlar Eskişehir Adliye Sarayına getirilirken; kaçma / direnme gibi bir durum söz konusu değilken, ters kelepçe takılarak; önceden haber verildiği öğrenilen medya mensuplarının fotoğraf çekmesine, kamera kaydı yapmasına olanak sağlanmıştır. Savcılık, ifadelerin alınmasından sonra tutuklanma talebi ile mahkemeye sevk etmiştir. İfade sırasında Savcının “ben bu dosyayı bir yıl sonra bekliyordum” demesi göz altıların talimatla yapıldığının kanıtı olarak değerlendirilmiştir. Mahkeme sorgulaması sonrasında gözaltına alınan 4 kişi “yurt dışı çıkış yasağı” verilerek serbest bırakılmıştır.
DENİZ ERBEK’İN GEÇİRDİĞİ İŞ KAZASI
Sağlık Hakkının İhlali, Adil Yargılama Hakkının İhlali, Sosyal Güvenlik Hakkının İhlali
Deniz Erbek, 2014 yılında Eskişehir’de Elvan Gıda Sanayi ve Ticaret A.Ş ’nin Eskişehir Organize Sanayi Bölgesindeki fabrikasının hamurhane kısmında çalışıyordu. Görev kâğıdı yazılmadan, Sevkiyat bölümünde bir (1) günlük süreyle çalışması istendi. Sevkiyat bölümünde çalışması için gerekli giyim eşyaları talep ettiği halde verilmedi ve iş kazası geçirdi. Omuriliği kırılan Erbek’in yaşadığı hak ihlallerinin tespiti amacıyla Yaşam Bellek Özgürlük Derneği İnsan Hakları İzleme Grubu evine ziyaret gerçekleştirmiştir.
DENİZ ERBEK’ E İLİŞKİN BİLGİ
Deniz ERBEK , 1984 Eskişehir doğumlu olup, evli ve iki çocuk babasıdır. İş kazası geçirdiği günden beri işsizdir.
RAPORA KONU OLAYIN GELİŞİMİ
Dava süreciyle ilgili büyük endişeler taşıyan Erbek heyetimize olayı şöyle anlattı:
“Elvan Gıda Sanayi ve Ticaret A.Ş’nin Eskişehir Organize Sanayi Bölgesindeki fabrikasında bir yılı aşkındır çalışıyordum. 2014 yılı 5 Haziran günüydü, o güne kadar hamurhanede görevliydim. O gün sevkiyat bölümüne geçmemi istediler. Acilen malların çekilmesi gerektiğini söylediler. Bu bölümden ambara transpalet ile mal taşınıyordu. Biz hamurhanede terlikle çalışırdık, sevkiyat bölümünde özel ayakkabılar giyilirdi. Özel ayakkabılardan istedim. “Bir gün çalışacaksın, gerekmez” dediler. Mal taşıdığımız hattın sonunda ambar bulunuyordu. Transpalet ile geçişte ufak bir rampa vardı. Rampadan geçerken transpaletin tekeri sol ayağımdaki terliğin topuğuna çıktı. Dengemi kaybettim, sırtüstü düşmüşüm. Düştüğüm yerde çikolata paleti vardı, sırtım paletin köşesine çarpmış. Bir süre hareketsiz kalmışım. Ambulans gelmiş, beni eski Devlet Hastanesine sevkle kazalı diye götürdüler.”
Ayakkabı vermiş olsalardı bu kazanın gerçekleşmeyeceğini vurgulayarak sözlerine devam eden Erbek “Hastane acilinden giriş yaptık. Röntgen çekildi. Müşahede odasına aldılar, serum taktılar, iki saat kadar burada yattım, doktor yüzü görmeden beni hastaneden çıkardılar. Bana “dört gün raporlusun git, istirahat et” dediler. Rapor bitiminde işyerine gittim. Ağrılarım dayanılmazdı, vizite aldım, yeniden Devlet Hastanesine gittim. Doktor “ameliyat olman gerekir, omurilikte kırıklar var” dedi; kazadan 12 gün sonra da ameliyat oldum, 6 platin takıldı. Ameliyat nedeniyle 6 ay raporluydum.” dedi.
Fabrika görevlilerinin ilgilenmemesi üzerine dava açmaya karar veren Erbek,
“Bu sırada SGK’nın verdiği maaşla geçinmeye çalıştım. İşyerinden hiçbir yönetici ameliyat ve raporlu olduğum dönemde beni arayıp sormadı. Derdin nedir, ihtiyacın var mı demedi. Yasayı, kuralları bilmiyordum, bir yakınımızın uyarısı sonucu yasal sürenin bitiminden bir ay önce işveren hakkında davacı olmak için bir avukata başvurdum. Avukatım dava başvurusu yapmış, işverene tebligat ulaşınca fabrika müdürü geldi evime. “Niye mahkemeye verdin, beş on neyse borcunu kapatırdık, seni tedavi ettirirdik, benim haberim yoktu” dedi. Oysa vizite kâğıdımı o imzalamıştı. O zamana kadar işyerinde bana iş kazası eğitimi verilmemişti. O gün bana iş kazası eğitimi almıştır belgesi imzalatmaya çalıştılar, imzalamadım.”
Fabrikada yine ağır bir bölümde çalışmaya devam eden ve ağrıları yüzünden artık hayatını idame ettiremeyecek bir hale geldiğini anlatan Erbek,
“Raporun süresi dolduğunda işbaşı yaptım. Beni jelibonda paketlemeye verdiler. Onlara göre bu hafif bir işti ama benim için öyle değildi. Paketleme yaptığım kutular 5 kg’lıktı. Çalıştıkça ağrılarım artıyordu. Acılarım katlanılmaz oluncaya kadar on güne yakın çalışıp doktora çıkıyordum. Doktor rapor veriyor biraz kendime geliyordum, rapor bitince yeniden işbaşı yapıyordum. Bir süre sonra vizite vermez oldular. Yıllık rapor süremin dolduğunu söylediler, yıllık iznim de yoktu. İşe gidemediğim bir günü fırsat bildiler ve noterden ihtar çekerek çıkışımı verdiler. İhbar tazminatı ve kıdem tazminatı ödemesi yapmadılar.” dedi
DENİZ ERBEK OLAYININ HUKUKİ BOYUTU
Dava açıldığını tebligat ile öğrenen fabrika yetkililerinin Erbek’i bir çok kez ziyaret ederek kendisini davadan vazgeçirmeye çalıştıklarını ifade eden Erbek,
“2015 yılında ilk kez mahkemeye çıktık. ESOGÜ Tıp fakültesine sevk edildim. Orada gerekli tetkikler yapıldı ve Ankara’ya Kocatepe Sağlık Sosyal Güvenlik Merkezine gönderdiler. Burası % 34 iş göremez raporu verdi. Rapora işveren avukatları itiraz etti. Bu kez de tetkikler İstanbul Adli Tıp’a gönderildi. Adli Tıp beni çağırdı, kurula girdim. Adli Tıp da aynı sonuca vardı. İşveren avukatları bu raporu da beğenmediler ve bu kez Adli Tıp Genel Kuruluna itiraz talep ettiler. Adli Tıp Genel Kurulu %34 maluliyet vardır; ancak iş kazasına bağlı değildir diye rapor düzenledi. Gelecek duruşma 13 Haziran 2019 tarihinde görülecek. Adalete, yasalara güvenmek istiyorum ama tüm süreçlerde kaygı duydum. İşveren iş kazasını gizlemek ve sorumluluktan kurtulmak istiyor.” dedi.
İş kazasından sonra hayata tutunmaya çalıştığını ifade eden Erbek,
“Çalışamıyorum, arada bir basit işler bulup çalışmaya çalışıyorum. Bir keresinde kahvehanede çalışırken platinlerden kırılanlar oldu, yenilendi. Şimdi vücudumda 8 platin var. Herkese borçlandım, kimseden borç isteyecek halim kalmadı, borçlarımı ödeyemiyorum. İcra kapımdan eksik olmuyor. Evliyim, 5 ve 8 yaşlarında iki kızım var. 34 yaşında genç bir insanım ama evimin geçimini sağlayamıyorum. Komşuların günü birlik desteğiyle, SGK’nın organ kayıp parası adı altında verdiği, 450 TL’yi geçmeyen ödemesi ve Çocuk Esirgeme Kurumunun çocuklarım için yaptığı ödemeyle geçinmeye çalışıyoruz. Şimdiye kadar derdimi hiçbir medya kuruluşuna anlatmadım, psikolojim bozuldu, uyuyamıyorum, artık susmak istemiyorum.” dedi.
HUKUK KAPSAMINDA OLAYA BAKIŞ
-ADİL YARGILAMA HAKKININ İHLALİ
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
Anayasa Mahkemesi 3/4/2001 tarihli Cemal Aydemir başvurusunda (B.N: 2013/5881) başvuruya konu yargılamanın 8 yıl 9 ay 2 günden beri sürdüğü ve bu hususun makul sürede yargılanma hakkını ihlal ettiği gözetilerek ‘’Adil yargılanma hakkı Devlete, uyuşmazlıkların makul süre içinde nihai olarak sonuçlandırılmasını garanti edecek bir yargı sistemi kurma ödevi yükler. İş kazası sonucu yaralanan bir çalışanın, bu fiil sonucu ortaya çıkan zararının karşılanması için derhal bir yargı kararı verilmesinde önemli bir kişisel yararı bulunmaktadır. Zira çalışma gücünü kısmen veya tamamen kaybeden bir bireyin hukuki durumunun ivedilikle açıklığa kavuşturulması gerekir. Çalışanın, geçim kaynağı olmaksızın hukuki durumunun uzun süre belirsiz bırakılması halinde, çalışan bu durumdan olumsuz etkilenecektir. Bu nedenle kaza sonucu meydana gelen zararların derhal tazmin edilmesinde ve bu uyuşmazlıkların ivedilikle çözülmesi hususunda yargı organlarının özel bir itina göstermesi gerekir. ‘’ hükmüne varmıştır.
Deniz Erbek’ in yargılamasının 5 yıldır sürdüğü göz önünde bulundurulduğunda, güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği heyetimizce değerlendirilmiştir.
Ayrıca; iş sağlığı ve güvenliği mevzuatı kural olarak işverene bir takım yükümlülükler yükler. Amacıysa çalışanları, işlerin yürütülmesiyle oluşacak tehlikelerden korumak, çalışma koşullarını iyileştirmektir.
Kurallara uyulmaması işveren için adli para cezası ve işyerindeki faaliyetlerin durdurulması gibi sonuçlar doğurmaktayken çalışanlar için ise iş kazası, organ kaybı ve sürekli meslek hastalığına neden olmaktadır.
İş sağlığı ve güvenliği önlemleri, çalışanların anayasal hakkı olan yaşama hakkını korumak için düzenlenmiştir.
Deniz Erbek‘e iş kazası öncesinde iş sağlığı ve güvenliği eğitimi verilmediği anlaşılmaktadır. Ayrıca iş kazası sonrası, yetkililerce iş sağlığı ve güvenliği eğitimi almış gibi gösterilmek istendiği, evrakların zorla imzalatılmaya çalışıldığı iddia edilmiştir. Bilirkişi raporunda bu hususun dikkate alınmadığı, bu nedenle adil yargılama hakkının ihlal edildiği tespit edilmiştir.
Ayrıca iş kazası devamında ambulansla devlet hastanesine getirildiğinde, iş yeri görevlilerince Erbek’ e sağlıklı bilgi verilmediği, kendine gelemeden acil bölümünden apar topar eve getirildiği iddia edilmiştir. Erbek iş kazasından 11 gün sonra ağrılarının devam etmesi üzerine doktora tedaviye gitmiş ve oluşan hasarı öğrenmiştir. İş yeri yetkililerince kişinin sağlık hakkı ihlal edilmiştir.
HAK ARAMA HÜRRİYETİ İHLALİ
Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
Deniz Erbek, fabrikanın yetkililerince dava açma sürecinden vazgeçirilmeye çalışıldığını heyetimize anlatmıştır. Yetkililerce para teklif edildiğini ve parayı kabul etmediğini anlatan Erbek, ‘’Fabrika ile baş edemezsin’’ ifadesinin kullanıldığını belirtmiştir.
Deniz Erbek bu konuda tanıklarının olduğunu beyan etmiştir.
Söz konusu iddia edilen eylemler gerçekleşmişse, hak arama hürriyeti ihlal edilmiştir.
HEYETİMİZİN YAPMIŞ OLDUĞU GÖZLEM VE TESPİTLER
Deniz Erdek’in ziyaretine katılan Yaşam Bellek Özgürlük Derneği İnsan Hakları İzleme Grubunun gözlem ve tespitleri şu şekildedir.
Deniz Erbek’in sabit bir işinin olmadığı, sağlığının hala düzelmediği ve yürümekte, ayakta durmakta zorlandığı, iş kazası sonrası psikolojik olarak yıprandığı, uyku problemi çektiği ve hayatını idame ettiremediği, ailenin maddi olarak yardıma ihtiyaç duyduğu heyetimizce gözlenmiştir.
Anayasada geçen ‘sosyal devlet ilkesi’ uyarınca devlet tarafından ailenin maddi ve manevi ihtiyaçlarının karşılanması gerekmektedir.
İş kazaları davalarında işverene karşı çalışanın koruma altına alınmasının, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının bu davalarda müdahil olmasının gerektiği düşünülmüştür.