Siyasi Partiler COVID-19 Gündemini Konuşuyor

Dünya ölçeğinde yaşanan, ne kadar süreceği bilinmeyen salgın günlerinden geriye ne kalacak; bugünlerde yaşananlar geleceği nasıl etkileyecek, bilemiyoruz. Bildiğimiz ve emin olduğumuz tek bir şey var, olağan dışı bir zaman dilimindeyiz. Öyleyse bugünlerde yaşadıklarımız, hissettiklerimiz, düşündüklerimiz, gelecek için öngördüklerimiz her zamankinden daha bir kıymetli olmalı, dedik ve bugünü kendi çapında toplumsal belleğe kaydetmeye koyulduk. Söyleşi talebimize olumlu yanıt veren kurum temsilcilerine sorular yönelttik. Yanıtları parti adlarına göre alfabetik sıraladık.

_______________________________________________________________

Yıllardır “Sağlıkta Dönüşüm Programı” adı altında kamusal sağlık hizmetlerinin payının azaltılması, sağlık alanının ticarileştirilmesi Covid19 salgını ile mücadeleyi ve genel sağlık hizmetlerini nasıl etkiliyor? Salgın sonrası günlerde dünya ve ülkemiz açısından sağlık politikalarında, sağlık emekçilerinin çalışma koşullarında, ekonomik ve özlük haklarında bir değişim beklenebilir mi?

RECEP TAŞEL (CUMHURİYET HALK PARTİSİ ESKİŞEHİR İL BAŞKANI):Mevcut iktidar her alanda olduğu üzere sağlıkta da 18 yıldır süregelen “neo-liberal” politikaları ile Anayasamızın temel ilkelerinden olan Sosyal Devlet ilkesinin içini boşaltmıştır. Sağlık alanına insanın temel bir ihtiyacı olmaktan ziyade piyasa anlayışı ile yaklaşılmış kamu hizmeti anlayışı yerini “kar”a hasta anlayışı yerini müşteriye bırakmıştır. Bu durum sağlık hizmetlerinin etkin ve verimli yürütülmesi önünde en büyük engeldir. Sağlık hizmetlerimizin durumunu, mevcut kapasitesi ile halk sağlığı krizleri karşısında, ne kadar yeterli olduğunu siyasi hamasetler nedeniyle halkımız öğrenemiyor.Salgın ile birlikte piyasacı zihniyetin hâkim olduğu ülkelerde dahi, sağlık hizmetinin temelde kamu eli ile ve kar amacı gütmeksizin yürütülmesi gerektiği ortaya çıkmıştır. Partimizce, Sağlık çalışanlarının ne kadar hayati bir görev yaptığı ve gerek maddi gerekse manevi anlamda desteklenmesi gerektiği yıllardır dile getirilmekte, Mecliste bu yönde kanun teklifleri verilmektedir. Ne yazık ki tüm bu çabalarımız mevcut iktidar tarafından dikkate alınmamıştır. Ancak bu noktadan sonra tüm dünyada olacağı gibi ülkemizde de sağlık emekçileri hak ettiği insani çalışma şartları ile özlük haklarına kavuşmak zorundadır. Aksi halde bir sonraki salgın vb. sağlık/insani krizde mücadele edecek sağlık emekçisi maalesef bulamayacaklar.

İBRAHİM AKGÜN (EMEK PARTİSİ ESKİŞEHİR İL SEKRETERİ):Covid19 salgınının bu kadar büyük bir nüfusu etkileyip çok sayıda insanın ölümüne neden olmasının sebebi tek başına hastalığın kendisi değildir. Kamu sağlığıyla ilgili, yüzlerce yıllık bilimsel gelişmelerin ve hak mücadelelerinin sonucunda sistemleştirilmiş olan temel prensiplerin gözetilmemesi; sağlık kurumlarının özelleştirilmesi, tıbbi malzeme ve ilaç üretiminin büyük ölçüde denetimsiz bir biçimde, azami kar peşinde koşan endüstriyel şirketlere bırakılması; koruyucu ve önleyici sağlık hizmetlerinin sıfıra yaklaşması; sosyal güvenlik politikalarının tasfiyesi bugünkü tablonun başlıca failidir. Toplumsal mücadeleler açısından baktığımızda böylesi dönemlerin en belirgin özelliği, uygulanan ekonomik ve siyasal sistemlerin gerçek yüzünü açığa çıkarması olarak görebiliriz. Tarihsel sürece baktığımızda kapitalist sistem uygulayıcıları böylesi dönemlerde bazı sivri uçları törpüleyerek işçi ve emekçi tepkilerini baskılamaya çalışmışlarıdır. Buradan baktığımızda hem sağlık politikalarında hem de sağlık çalışanlarının ekonomik ve özlük haklarında köklü bir değişim beklemek hayalcilik olur. Halk tabiri ile eşyanın tabiatına aykırı olur. Bunun koşulu, öncelikle yönetim sistemini de değiştirmeyi önceleyen birlik ve mücadele hattının örülmesinden geçeceğini sınıflar mücadelesi tarihi bize öğretmiştir.

ŞÜKRİYE ERCAN (HALKLARIN DEMOKRATİK PARTİSİ ESKİŞEHİR İL EŞBAŞKANI):Toplumsal yaşam içinde sağlığın önemi tartışılmaz bir gerçek olarak önümüzde duruyor. Siyasal iktidarlar ve çevreleri daha çok rant elde etmenin yollarını her zaman aramaktadır. Bireyler nerede ve hangi zamanda yaşarlarsa yaşasınlar sağlıkla ilgili sorunlarını gidermek ve tedavi olmak için sağlık kuruluşuna başvurmak durumundalar. Siyasi iktidarlar, bu durumu bilerek para kazanma yollarını halkın sağlığı üzerinden gerçekleştiriyor. Uluslararası sözleşmelerden kaynaklı olarak, sağlık politikaları oluşturuluyor. GATS anlaşması çerçevesinde özelleştirilecek kurumlar için başka ülkeler %8 gibi oran verirken siyasal iktidar %46 gibi bir oranı emperyalist kuruluşlara taahhüt etmiştir. Bu sağlık alnının ticarileşmedeki payının çok büyük olduğunu gösteriyor. Ana teması “paran kadar yaşa” olan anlayış topluma dayatarak sağlıkta özelleştirmenin adımları atıldı.Dünyayı sarsan covid-19 salgını ülkemizi de etkisi altına alarak yaygınlaşıyor. Paran kadar yaşa felsefesi bu salgında kendisini gösteriyor. Salgının tedavisinde uygulanan yöntemlerin maddi boyutunun yüksek olması, yoksul emekçi kesimin tedavideki çıkmazını gözler önüne seriyor. En temel hak olan sağlık sermayenin rantı hırsı uğruna heba ediliyor. Salgın sonrası günlerde dünya ve ülkemiz açısından sağlık politikalarında, sağlık emekçilerinin çalışma koşullarında, ekonomik ve özlük haklarında bir değişim beklenebilir. Bu değişimin iyi yönde mi kötü yönde mi olacağını şimdiden söylemek zor. Bu değişimin ne yönde olacağını toplumsal mücadelenin boyutları tayin edecektir.

FESİH BİNGÖL (SAADET PARTİSİ ESKİŞEHİR İL BAŞKANI):Sağlıkta dönüşüm programı adı altında kamusal sağlık hizmetlerinin payının azaltılması ve sağlık alanının ticarileşmesine başından beri karşı olduğumuzu belirtmek istiyorum. Şehir hastanelerinin mantığının doğru olmadığını, ülkemize ciddi şekilde maddi yük getirdiğini ve getireceğini ifade ettiğimizde ne kadar haklı olduğumuz gerçeği ile yüzleştik. Dünya Sağlık Örgütü’nün raporuna istinaden 13 Nisan 2019 tarihli resmi gazetede yayınlanan Cumhurbaşkanlığı genelgesi ile ‘’Pandemi İnfluenza Ulusal Hazırlık Planı’’ çerçevesinde gerekli hazırlık ve çalışmaların yeterince yapılmadığı anlaşılmaktadır. Bu kapsamda en azından 30 büyükşehirde bu tür salgınlarda kullanılacak Pandemi hastaneleri, koruyucu ekipman ve iyi yetiştirilmiş sağlık çalışanları hazır hale getirilmeliydi. Şehir hastanelerine ödenecek para bu alana kaydırılmalıydı. Bu vesile ile bir gerçeği ifade etmek insani ve vicdani sorumluluktur. 19 Şehir hastanesinin yapım maliyeti 11,2 Milyar Dolar iken, yap-işlet-devret modelince verilen taahhüt gereği 85 Milyar Dolar ödenecektir. Derhal bu sözleşmelerden vazgeçilmeli ve kamu malı haline getirilmelidir. Bu firmalara yapım maliyeti üzerine makul bir kâr ilave edilerek geri alınmalıdır. Fazladan ödeyeceğimiz yaklaşık 70 Milyar Dolar; maliyeti daha düşük, kullanışlı, çevre dostu hastanelerin (her ilde bir Pandemi hastanesi) yapımında ve Sağlık çalışanlarının ekonomik, özlük haklarının iyileştirilmesinde kullanılırsa sağlık politikalarında olumlu bir değişim mümkün olabilir. Bu değişime de ciddi ihtiyaç vardır.

HÜSEYİN ÖZTÜRK (SOL PARTİ ESKİŞEHİR İL BAŞKANI):Emperyalist-Neoliberal politikalara uygun olarak ülkemizde 2000 yıllarda somutlaşmaya başlayan ve “Sağlıkta Dönüşüm” adı verilen; sağlık hizmetlerinin ticarileştirildiği ve piyasanın koşullarına bırakıldığı bir sürece girildi. Sağlık hizmetleri mevcut hastaneler kapatılarak yerine (hasta garantisi verilen) devasa “şehir hastanelerinin” kurulduğu ve hastanın “müşteri” olduğu bir ticari ilişki biçimine dönüşmeye başladı. Dolayısıyla insan odaklı, önleyici sağlık hizmeti yerine paranın-rantın merkez olduğu sağlık sitemi oluşturuldu. Tam da bu dönemde iktidarın öngöremediği Covid-19 salgını, sağlık hizmetlerinin toplumcu anlayışla kamusal bir hizmet olarak sunulmasının zorunluluğunu ortaya koydu. Bugün COVİD-19 hastalığının tedavisinden para alınmayacağı açıklansa da özel hastanelerin “yatak ücreti” adıyla para aldığı haberlerini duymaktayız. Diğer yandan kapatılan hastanelerin bugün ne kadar ihtiyaç olduğu, ekipman ihtiyacı, maske dağıtımı rezaleti gibi bildiğimiz yaşanan sorunlar, bu küresel felaketin önlenebilmesinin ancak insan odaklı, toplumcu bir anlayışla ve kamusa bir hizmet olarak sunulmasıyla mümkün olacağını ortaya koymaktadır. Salgın sonrasında da iktidarın sağlık politikalarında değişiklik olacağını düşünmüyorum. İktidarın sınıfsal karakteri gereği, sağlıkta da yine rant ön plana çıkacaktır. Tabi ki bu anlayışla sağlık emekçilerinin de durumlarında belki kısmi iyileştirme olsa da temel sorunların süreceğini düşünüyorum.

OKTAY YOLSEVER (TÜRKİYE KOMÜNİST PARTİSİ İL BAŞKANI):Yıllardır sağlık, ülkemizde diğer kapitalist ülkelerde olduğu gibi sermayenin sömürü alanında bir sorun olarak görülmektedir. Sağlığı alınıp satılabilen bir meta haline getirme uğraşında olan sermaye yanlısı iktidarlar halkın sağlığının yerine bu sektörden nasıl daha fazla kar edebiliriz uğraşı içinde olmuşlar, özel sağlık kuruluşlarının, özel hastanelerin yaygınlaştırılması için gerekli yasaları hazırlamışlardır. Son yıllarda yaygınlaştırılan “Şehir Hastaneleri” yap-işlet-devret ve hasta garantili olarak hayata geçirilmiştir. Böylece halkın sağlığının korunması için harcanması gereken paralar sermaye sınıfına aktarılmaktadır. Olması gereken insanların hastalanmaması için gereken önlemleri almak olmalıydı. Bunun için de koruyucu sağlık hizmetlerine daha çok önem ve destek verilmeliydi. Birinci kademe sağlık kuruluşu olan Aile ve Sağlık Hekimliği reçete düzenleyen bir yapı olmaktan çıkarılarak koruyucu sağlık hizmetleri verebilecek bir yapıya ve örgütlenmeye gidilmelidir. Günde 30-40 bin test yapıldı demenin hiç bir önleyici özelliği yoktur. İki gün sokağa çıkma yasağı ile aile hekimleri ev ev dolaşılarak nerede hastalık belirtileri olduğunu saptayabilirdi. Pandemi hastanesi olarak ilan edilen hastanelerde sağlık emekçileri için koruyucu önlemler alarak salgının önüne geçilebilirdi. Böyle günler için harcanması düşünülen miktarda nakit ve donanım malzemesi stokta tutulmalıdır. Bütün dünya ülkelerinin etkilendiği bu Korona salgınında kendi halkının sağlığını koruyan, en az etkilenen, pek çok ülkeye de sağlık ekipmanı ile destek veren Küba örneği var.Birçok şeyi kaybettikten sonra değerli olduğunu anlayabiliyoruz. Böyle pandemi zamanlarında da sağlık emekçilerin değerini kavrayabiliyoruz. Her konuda duyarlı örgütlenmelerin olması, bu örgütlerin de koordineli bir şekilde sermaye düzeni ile mücadele etmesi gerekmektedir. Hak verilmez alınır. İşçi ve emekçilerin kendi alanlarında örgütlenmesi, siyasi alanda da sınıfının yanında olması gerekmektedir.

_______________________________________________________________

Ülkemizde sağlık çalışanları uzunca bir süre koruyucu ekipman sıkıntısı çekerken, yurttaşlara verilmesi vaat edilen maskeler yılan hikayesine dönmüşken Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu Türkiye’nin 34 ülkeye Covid19 ile mücadelede kullanılacak ekipman gönderdiğini açıkladı. Bu durumu nasıl yorumluyorsunuz?

RECEP TAŞEL (CUMHURİYET HALK PARTİSİ ESKİŞEHİR İL BAŞKANI):Enternasyonal bir dayanışma elbette gereklidir. Ancak burada bir samimiyet sorunu vardır. Bildiğiniz üzere Anadolu halkı ihtiyacı kadarı ile yetinen, komşusu açken tok yatmaktan imtina eden bir halktır. Sevinç, hüzün, mutluluk gibi maneviyatı paylaştığı gibi ekmeğini de paylaşır. Ancak yine bizim topraklarımızda denilir ki eve lazım olan camiye haramdır. Bu yönüyle Nisan ayının son günlerini yaşadığımız bu günlerde hala kendi halkımıza basit bir maske dağıtımı dahi yapamayan, sağlık çalışanlarının temel korunma ekipmanlarını sağlayamayan iktidar, dostlar alışverişte görsün misali ucuz kahramanlık gösterileri ile sorunların üzerini örtmek için siyasi şov peşinde koşmaktadır.

İBRAHİM AKGÜN (EMEK PARTİSİ ESKİŞEHİR İL SEKRETERİ):Şunu öncelikle söyleyebilirim ki böylesi dönemlerde halklar arasındaki dayanışmayı önceleyen her uygulama önemlidir. Ancak sizin de belirttiğiniz gibi Ülkemizde sağlık çalışanları uzunca bir süre koruyucu ekipman sıkıntısı çekerken, yurttaşlara verilmesi vaat edilen maskeler yılan hikayesine dönmüşken bu önceliklerini bir tarafa bırakıp uluslararası dayanışma adına yaptığı uygulamaları samimi bulmuyoruz. Kaldı ki; işsizliğin yoksulluğun ve en önemlisi de sağlıksız ortamlarda güvencesiz çalışmaya karşı en küçük bir çabası olmayan iktidarın böylesi uygulamaları da sadece uluslararası arenada güçlü görünme çabası olarak yorumlanacaktır.

ŞÜKRİYE ERCAN (HALKLARIN DEMOKRATİK PARTİSİ ESKİŞEHİR İL EŞBAŞKANI):Akp‘nin uyguladığı genel siyaseti hamaset ve dinsel gericilik üzerine kurguladığı için, günlük işleyiş de buna paralel olarak gelişiyor. Erdoğan’ın İslam ülkelerinin liderliğine soyunması ve kendini BOP eş başkanı olarak ifade etmesine uygun olarak, dünyaya vermek istediği mesajın pratik adımlarını atıyor. Türkiye için güçlü ülke imajı verme çabasıyla ilgilidir. Salgın ciddiye alınmadı, yayılmasıyla birlikte sağlık emekçileri yakından etkilendi. Bunun altındaki gerçek ise çözümü dini inancında görmesidir. Tek Adam yönetiminin geldiği nokta her şeyi ben bilirim mantığıdır. Bilim kurulunun kararları dikkate alınmıyor, gerektiği gibi uygulanmıyor. Kendi ülkesinde maskelerin dağıtımını bile becerememiş Akp’nin 34 ülkeye ekipman göndermesi uluslararası şovdur. Asıl şovu kendileri yapıyor. 31 Mart 2019 yerel seçimlerinde aldıkları yenilginin etkisindeler halen. Çok telaşlılar ve şaşkınlar, ben bilirim mantığının geldiği noktadır.FESİH BİNGÖL (SAADET PARTİSİ ESKİŞEHİR İL BAŞKANI):83 milyonun aklıyla alay etmekten başka bir şey değil. Hamaset ve tükenmişlik sendromu… Vatandaşına “iban” gönderen güçlü bir devlet elbette böyle yapacak. Almanya bizi kıskanıyor. İngiltere’yi dize getirdik. Demirel’ce bir tarif: “Vaa mı başka bir izah tarzı.”

HÜSEYİN ÖZTÜRK (SOL PARTİ ESKİŞEHİR İL BAŞKANI):İktidarın sağlık hizmetlerine ve çalışanlarına bakışı tamamen rant merkezlidir. Dolayısıyla iktidar için çalışanların ihtiyaçlarının karşılanmasından daha önemlisi ticaret yapmaktır. Buradan yandaşlara rant aktarmak ya da ilgili ülkeyle ticari ilişkileri geliştirmek iktidarın önceliğidir. AKP iktidarının bütün derdi neoliberal politikaları sağlık hizmetlerinde de uygulama çabasıdır. Dolayısıyla uzun vadede bir salgın, doğal felaket gibi durumlar için bir ön hazırlığı ya da kaygısı yoktur. AKP iktidarı süreci yönetememektedir. Bir maske dağıtımını bile çözemeyip sorun haline getirmiştir. Bu konuda muhalif belediyelerin sosyal belediyecilik uygulamalarını da siyasi nedenlerle baskı altına alarak durumu iyice çıkmaza sokmuştur. Özetle iktidarın önceliği; salgın falan değil, ideolojik, politik kaygıları ve ranttır.

OKTAY YOLSEVER (TÜRKİYE KOMÜNİST PARTİSİ İL BAŞKANI):Gerekli hazırlıklar daha önceden yapılmayınca bu tür absürt diyebileceğimiz sorunlar da yaşanmaktadır. Artık ülkemizde bulunan bu iktidar yönetememe krizindedir. “Ayranı yok içmeye, tahtı-revan ile gider s.çmaya” misali, bir taraftan SMS ile bağış toplamaya çalışıyorken, diğer taraftan böyle yardımlar yapıyor olması başka nasıl açıklanabilir. Halkına, sağlık emekçilerine gereken koruyucu sağlık ekipmanlarını veremezken diğer ülkelere yardım göndermesi başka bir şekilde açıklanamaz. Halka dağıtılan, diğer ülkelere gönderilen yardım kolilerinin üzerinde C.B. Recep Tayyip Erdoğan yazması da asla kabul edilemez. Eğer bu yardımlar Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın kendi bütçesinden yapılıyorsa bir sakıncası yok. Halktan toplanan vergi ve bağışlarla yapılıyorsa yardım kolilerinde böyle bir ifade olmamalıdır.

_______________________________________________________________

Siyasi erkin, belediyelerin dayanışma amaçlı banka hesaplarını ve on yıllardır var olan aşevi hesaplarını bloke etmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

RECEP TAŞEL (CUMHURİYET HALK PARTİSİ ESKİŞEHİR İL BAŞKANI):
Salgın ile birlikte partimizce yönetilmekte olan başta İstanbul, Ankara, İzmir, Eskişehir ve diğer büyükşehir belediyeleri, halka en yakın yerinden hizmet birimleri olarak acil önlemler almışlardır. Ekonomik açıdan dezavantajlı vatandaşlarımıza yardım etmek üzere dayanışma amaçlı hesaplar açılmış, bedava ekmek dağıtımına başlanmış, sahra hastaneleri kurulmuş ve daha birçok hizmet verilmeye başlanmıştır. Tüm bunlar başta belediyeler kanunu olmak üzere hukuka uygun şekilde gerçekleştirilmiştir. Zira belediye kanunu uyarınca belediyelerin bağış toplama yetkisi vardır. Ancak CHP’li belediyelerin, merkezi hükümetin yapamadıklarını gerçekleştirmesi, rantçılara inat yoksul kesimlere sahip çıkan halkçı-emekçi politikalar yürüterek halka dokunması iktidarı rahatsız etti. Beklendiği üzere hukuksuz yöntemlerle engellenmeye çalışıldı. Bu süreçte CHP’li Eskişehir Büyükşehir Belediyesinin 20 yıllık aşevi hesaplarına bloke konulurken AKP’li Kayseri Büyükşehir Belediyesi ekmek dağıtmaya devam edebildi. Ancak halkımız her şeyin farkında.

İBRAHİM AKGÜN (EMEK PARTİSİ ESKİŞEHİR İL SEKRETERİ):
Bu uygulamalara; Erdoğan ve tek adam yönetiminin, korona virüs salgının yarattığı olağanüstü koşulları kendi iktidarını güçlendirmek için kullanma yönünde attığı adımlar olarak bakmak gerektiğine inanıyoruz. HDP’li belediyelere kayyum atanmasına devam edilmesi, CHP’li belediyelerin bağış kampanyalarının yasaklanması ve toplanan bağışlara el konulması, siyasi tutukluları kapsamayan ve cinsel saldırı suçlarına af getiren bir infaz düzenlemesi yapılması, salgınla mücadele konusunda hükümeti eleştiren yurttaşlara ve sağlık emekçilerine yönelik gözaltı ve baskılar, tek adam yönetiminin salgına karşı “karantina koşullarını siyasi karantinaya” dönüştürme tutumunun somut adımlarıdır.
Son olarak ilimizde dayanışma ruhu ile yoksullara 15 yılı aşkın süredir yiyecek desteği sağlayan aşevlerinin kapatılması uygulaması bile dayanışma ruhundan ne kadar korktuklarının bir göstergesidir.

ŞÜKRİYE ERCAN (HALKLARIN DEMOKRATİK PARTİSİ ESKİŞEHİR İL EŞBAŞKANI):
AKP, 31 Mart 2019 yerel seçimleri sonucunda iktidarı kaybedeceğinin ayak seslerini duydu. Yerel seçimler gösterdi ki muhaliflerin birlik olması sonuç almak için çok önemli. Halkların Demokratik Partisi’nin yerel seçimlerde belirlemiş olduğu politikalar tabanda destek buldu. Bu dönemde dahi partili belediyelerimize uyduruk gerekçelerle kayyum atanması manidardır. Mevcut iktidar şunu çok iyi biliyor ve görüyor ki genel iktidarın yolu yerel iktidarlardır. Belediyelerin hareket alanını ne kadar kısarlarsa iktidarlarına o kadar katkı sunacaklarını biliyorlar. Belediyeleri kıskaç altına almaları bundandır. Hesapların bloke edilmesi ve diğer hizmet yasaklamalarının mantığı da farklı değil.

FESİH BİNGÖL (SAADET PARTİSİ ESKİŞEHİR İL BAŞKANI):
Yaratılmış varlıklar içerisinde en kıymetlisi olan insana hizmeti ibadet sayan, sosyal belediyecilik anlamında Türkiye’de çığır açan ve bu konuda öncülük yapan Milli Görüş belediyecilik anlayışıyla birlikte; yoksulluk, yolsuzluk ve yasakları kaldıracağını söyleyerek gücü eline geçiren bir erkin bugünkü geldiği noktayı şiddetle reddediyoruz. Aslında AKP; yoksullukla mücadele etmedi. Yoksulluğu yönetmenin, siyasi rantının çok yüksek olduğunu keşfetti. Sosyal devleti; üreten, saygın bireyleri hedefleyen bir araç olmaktan çıkarıp, biz gidersek bu yardımlar kesilir propagandası ile yurttaşlarımızı bir kişinin müşterisi haline getirdi. Bazı büyükşehir ve diğer belediyeler AKP gittiğinde bu yardımların kesilmeyeceğini, daha etkin bir sosyal devlet anlayışı ile devam edeceğini net bir şekilde yurttaşlara gösterdiği için AKP bu durumdan panikleyerek, saçma yasaklar getirmiştir. Milletin parası ile oluşturulan bu yanlış ezber mutlaka bozulacaktır.

HÜSEYİN ÖZTÜRK (SOL PARTİ ESKİŞEHİR İL BAŞKANI):
2019 yerel seçimlerinde Türkiye’nin önemli şehirlerinin muhalif partilerin eline geçmesi, AKP’nin tek adam rejimini önemli ölçüde yaralamıştır. AKP yerellerde iktidarı kaybetmiştir. Aynı zamanda yeni rejimin hedeflerinden birisi olan yeni bir toplum yaratma çabasının önemli aktörleri olan derneklere, vakıflara rant aktarma olanakları da ortadan kalkmıştır. Salgın, rejimin yarasını daha da derinleştirmektedir. Muhalif belediyelerin salgın başlar başlamaz hızla organize olmaları, dayanışma ilişkilerini geliştirmeleri ve sosyal hizmetlere ağırlık vermeleri, AKP rejiminin iktidarsızlığını daha da açık hale getirmektedir. Yerel iktidar ile AKP iktidarının çelişkilerini, salgın daha da derinleştirmiş olup; ‘hesaplaşma’ salgınla mücadele biçimlerinde ortaya çıkmıştır. Bu nedenle iktidar belediyelere baskı uygulamaktadır. Onları iş yapamaz hale getirme çabası içindedir. AKP iktidarı adeta salgınla değil muhalif belediyelerle mücadele etmektedir.

OKTAY YOLSEVER (TÜRKİYE KOMÜNİST PARTİSİ İL BAŞKANI):
Bazı Büyükşehir Belediyelerinin yıllardır uygulamakta olduğu ve sosyal devlet ilkesinin bir ürünü olan aşevlerinin gelirleri olan bağışların bloke edilmesini akıl sağlığı yerinde olan birisinin kabul etmesi mümkün değildir. Belediyelerin ücretsiz ekmek dağıtmasını da yasakladılar. Bunun olumlu bir karar olduğunu hiç kimse kabul edemez. Bu narsist bir düşüncenin ürünüdür. Halka eziyet etmenin başka bir yöntemidir.

_______________________________________________________________

Salgın günlerinde ülkemizde ve diğer ülkelerde yaşanan deneyimler yakın gelecek için emek mücadelesini, örgütlenme mücadelesini; genel olarak demokrasi mücadelesini nasıl etkiler?

RECEP TAŞEL (CUMHURİYET HALK PARTİSİ ESKİŞEHİR İL BAŞKANI): Sağlık ve temel ihtiyaçlara erişim gibi hakların eşitlik zemininde inşası gerekirken başta hükümet ve şirketler başka bir motivasyonla ortaya çıkacak. Emekçi ara verilmiş üretimden kaynaklı açığın da borçlusu olarak görülerek daha ağır koşullarda çalıştırılmak istenecek. Ancak bu ağırlık ücrete yansıtılmayarak hep olduğu gibi bu konuda da fedakârlığa davet edilecek. Ülkemizde zaten krizde olan ekonomi bahane edilerek emekçiden iş bulduğu için şükretmesi ve sesini çıkarmaması istenecek. Emekçilerin bu koşullara örgütlü bir mücadele ile karşılık vermekten başka bir şansı yoktur. Emek mücadelesi salgın krizinin eşit ve adil bir çözüm ile aşılmasını talep etmek zorunda. Parti olarak emek güçlerinin her daim yanında ve hizmetindeyiz.

İBRAHİM AKGÜN (EMEK PARTİSİ ESKİŞEHİR İL SEKRETERİ): Emek ve demokrasi mücadelesinde de daha önceki dönemlerden farklı bir durum var. Gerek çeşitli sendikaların şubelerinden gerekse çeşitli iş kollarında çalışan işçilerden ‘ortak mücadele’ çağrısı daha sık yapılıyor. Bunun sebebini biraz incelersek, bu süreçte sermayenin işçi ve emekçilere karşı daha örgütlü davrandığını görürüz. Bu salgın, toplumsal sınıflar arasındaki derin uçurumu bir kez daha ortaya çıkarmıştır. Kapitalistler kendi korunaklı alanlarına çekilip izole olurken, onların sahibi oldukları fabrikalarda, şirketlerde, işletmelerde üretim ve hizmet sunumu işçi ve emekçilerin canı pahasına devam ediyor. Mevcut koşullar altında kapitalizm ve onun aşırı kar ve sömürüye dayalı işleyiş mekanizmalarının, eşitsizlik ve rekabet temelinde derinleşen sınıf çelişkileri-çatışmaları ve toplumsal ilişkilerinin bütün yönleriyle teşhiri ile acil talepler temelinde bir mücadele arzu ve isteği artacak. Bütün bunlarla birleşen bir sosyalizm talebi de açık bir şekilde ifade edilmeye başlanmıştır. Bu sürecin emek ve demokrasi mücadelesinde bir sıçrama tahtası olarak kullanılması, egemenlerin de korkulu rüyası olacaktır. Yalnız sadece sürekli birlik çağrısı yapmak ve zaman zaman yukarıda bir araya gelmek kesinlikle yeterli değil. Bunun için çalışmak, çabalamak, tabana inmek, bu süreci iyi değerlendirmek gerekiyor. 1 Mayıs da bu çabanın bir parçası olmalı, birlikte hareket etmenin vesilesi yapılmalıdır.

ŞÜKRİYE ERCAN (HALKLARIN DEMOKRATİK PARTİSİ ESKİŞEHİR İL EŞBAŞKANI):Kriz her zaman yeniliğe gebedir. Yönetenlerin yönetememesi, yaşanan sorunlara çözümün zorlaşması ya da bulunamaması sonucu ortaya çıkıyor. Yaşanan krizi lehimize dönüştürmenin yolu bizim mücadelemizle, örgütlenme bilincimizle ve örgütlerin gücüyle ilişkilidir. Geliştireceğimiz çözüm önerilerinin toplumda karşılığını bulması için mücadeleyi en geniş muhalif kesimlerle ortaklaştırmamız gerekir. Demokratik işleyişi ve demokrasi kültürünü yaşam biçimi haline dönüştürebilirsek muhalif kesimleri bir araya getirerek demokrasi mücadelesine katkı sağlamış oluruz.

FESİH BİNGÖL (SAADET PARTİSİ ESKİŞEHİR İL BAŞKANI): Planlanmış olsa da olmasa da, ister laboratuvarlarda ister doğal yollarla yayılmakta olan bu salgının yeni bir dünya kurgusu için kullanılacağını ön görüyoruz. Küresel kapitalizm, para kazanıp AVM’lerde harcama kültürü ve adına demokrasi dediğimiz seçimlerle iş başına gelen yönetimler ve diktatörlerle sömürü düzenini daha fazla devam ettiremeyeceklerini, bu sistemin zaman zaman inkıtaya uğradığını tek merkezden yönetmenin ve tüm insanlığı kontrol etmenin mümkün olabileceğini düşünmektedir. Küresel salgın hikâyesi bu işe zemin hazırlamıştır. Ülkelerin bu salgına ve sonuçlarına teslim olduğunu gözlemliyoruz. Güçlü ülkelerin nasıl savrulduğunu görüyoruz. On binlerce kilometre ötelere, demokrasi ve insan haklarını götürmek hikâyesi ile teknolojik güçlerini kullanan ve milyonlarca insanı öldüren emperyalistlerin mikroskopla dahi zor tespit edilebilen bir virüse nasıl yenildiğini görüyoruz. Sömürü, zulüm, haksızlık, çifte standart, adaletsizlik ve işte sonuç. Yakın gelecek için emek, örgütlenme ve demokrasi mücadelesi, bugünkü enstrümanlarla bizi hedefe götüremez. Düşünen, akıl eden ve eylem koyan insan yerine; robotik, düşünmeyen, geleceği karartılan, umutsuz hatta inançsız insanlardan oluşan, daha kolay yönetilen ve sömürünün daha kolay olabileceği bir dünya. Planlanan bu düzen; insanlara mutluluk vermez. Olsun bu mutluluğu da deri altına yerleştirecekleri çiplerle sağlarlar. Saadet Partisi olarak dünkü düzene de bugün düşünülen yenidünya düzenine de karşıyız. Yıllarca Erbakan hocamızın ifade ettiği, uğrunda ömrünün sonuna kadar mücadele ettiği Adil Bir Dünya kurulması için her birimizin görev ve sorumlulukları vardır. Bir dakikalığına dahi bu çalışmadan feragat edemeyiz. Savaş değil barış, çatışma değil diyalog, sömürü değil adil paylaşım, üstünlük değil eşitlik, çifte standart değil adalet, temel şiarımız olmalı. Bütün siyasi zorluklara rağmen böyle bir dünyayı kurmak hedefi ile çalışanlara, çalışmak isteyenlere selam olsun. Böyle bir dünyada ister inansın, ister inanmasın herkese yer vardır. Kâinatın sahibi CENAB-I ALLAH’ ın Ayetleri de bu doğrultudadır. O halde; gelecek nesillere örnek bir mücadele vererek kurgulanmak istenen yenidünya düzenine karşı çıkalım.

HÜSEYİN ÖZTÜRK (SOL PARTİ ESKİŞEHİR İL BAŞKANI):Sık söylenen bir söz var: “Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak!” Evet, eskisi gibi olmayacak ama… Bu, salgın sonrası her şey olumlu anlamda değişmiş, ya da bilmediğimiz yeni örgütlenme biçimleri, mücadele araçları ortaya çıkmış anlamına gelmez. Toplumsal yasalar, toplumsal olaylar kendi iç çelişkilerinin bir sonucu olarak yani kendi iç dinamiğindeki gelişmelerle değişir hepimizin bildiği gibi. Tabi ki salgın, doğal felaket gibi olağanüstü olaylar bu değişimi hızlandırır ya da geciktirir. Biz siyaseten içinde bulunduğumuz tartışma sürecinde de “dünyada emperyalist ideolojilerin-yalanların çökmeye başladığını, kapitalizmin insanlığa sömürüden, yoksulluktan, ölümden başka bir şey vermediğinin emekçi halklar tarafından kavranmaya başladığı; dolayısıyla yeni örgütlenme biçimleri, araçları ve siyaset yapma tarzları, mücadele biçimlerinin ortaya çıktığı ya da çıkacağı…” gibi tespitlerimiz vardı. Öngörmediğimiz bir şekilde ortaya çıkan bu küresel salgın koşullarının bu tespitlerimizi daha da hızlandıracağı ortadadır. Ancak yeni koşullara göre emek ve demokrasi mücadelesini yeni araç ve yöntemlerle geliştiremezsek, daha baskıcı yönetimlerle baş başa kalabiliriz. Bu da değişimin emekçiler açısından olumsuz olacağı anlamına gelir.

OKTAY YOLSEVER (TÜRKİYE KOMÜNİST PARTİSİ İL BAŞKANI):Kapitalist düzenin işçi ve emekçilere olumlu bir katkı yapmadığı, yönetenlerin artık ülkelerini yönetemedikleri ortaya çıkmıştır. Bu kapitalist düzen yıkılmalı ve sosyalist bir düzen kurulmalıdır. Bu korona salgını günleri biz sosyalist ve komünistler için bir örgütlenme fırsatı yaratmıştır. Gelecek günler çok önemlidir. O günler için gerekli hazırlıklar da gözden geçirilmelidir. Her ekonomik kriz devrim için bir fırsattır.

_______________________________________________________________

Salgın günleri ve buna bağlı tedbirler parti çalışmalarınızda değişiklik yarattı mı? Dün yapmadığınız halde, bugünün koşullarına bağlı olarak yaptığınız neler var?

RECEP TAŞEL (CUMHURİYET HALK PARTİSİ ESKİŞEHİR İL BAŞKANI): Salgın hayatın tüm alanlarında olduğu üzere siyasi parti çalışma ve faaliyetlerini de mutlaka etkiledi. Halk sağlığını korumak üzere bilim adamlarınca önerilen tavsiyelere mutlak suretle uymaya gayret ediyoruz. Örneğin öncesinde toplantı ve konuşmalar kapalı ortamda yüz yüze yapılmakta iken şimdilerde karantina günlerinde teknolojiyi kullanarak telekonferans yöntemiyle haftalık il yönetim kurulu, ilçe başkanları, kadın ve gençlik kolları toplantılarımızı yaparak faaliyetlerimize devam ediyoruz. Kanımca hayatımıza yoğun şekilde giren toplu görüşme programları salgın sonrasında da kullanılmaya devam edecektir. Zira toplum olarak yeni alışkanlıklar edindik ve sağladığı fayda ve kolaylıkları deneyimledik.

İBRAHİM AKGÜN (EMEK PARTİSİ ESKİŞEHİR İL SEKRETERİ): Sınıfsal çelişkilerin su yüzüne çıktığı bu salgın dönemi; işçi sınıfının dünya görüşü olan bilimsel sosyalizmi kılavuz edinen partimizin ideolojik ve siyasi mücadelesine ciddi bir zemin yarattığını söyleyebiliriz. Bu salgın sürecinde, günlük kesintisiz kitle çalışması ve yazılı-basılı yaygın aydınlatma çalışmaları açısından olanakların daraldığı da başka bir gerecektir. Ancak başta sosyal medya araçları olmak üzere mevcut bütün imkânlar ve diğer yaratıcı biçimler aracılığıyla ile parti çalışmalarımızı kararlı bir şekilde sürdürmekteyiz. Kitle etkinlikleri, geniş katılımlı toplantılar, genel üye toplantıları vb.nin yapılamadığı dikkate alındığında, kitle bağlarının da birebir, ikili üçlü görüşmelerle ve çeşitli iletişim yöntemlerini kullanılarak takibini sürdürürken, bunu sistematik olarak yaparak, işçi ve emekçilerle bağlarımızın olabildiğince geriye düşmemesine özen gösteriyoruz.

ŞÜKRİYE ERCAN (HALKLARIN DEMOKRATİK PARTİSİ ESKİŞEHİR İL EŞBAŞKANI): Mutlaka değişiklikler oldu. Devrimci ligin bir yönü de ateş üstünde su yakmaktır. “Ya bir yol bul ya bir yol aç” bizlerde gelişmiş felsefi bir anlayıştır. Emperyalizmin krizlerinden hep heybemiz dolu çıkmışızdır. Geçmişte farkından olmadan da olsa siyaseti dört duvara sıkıştırıp oda siyasetine dönüştürme alışkanlığı bizlerde de oluşmuştu. Anlaşılıyor ki siyaset yapmak için kanepeye koltuğa ihtiyaç yok. Devrimci fikriyattır asıl olan. Şunu anladık. Teknoloji çağında gitmediğimiz yer, ulaşmadığımız hiçbir kimse kalmamalıymış. Önceden her semtte bir binamız varken şimdi her mahallede yüzlerce parti odamız var.

FESİH BİNGÖL (SAADET PARTİSİ ESKİŞEHİR İL BAŞKANI): Parti çalışmalarımızda bazı değişiklikler oldu. Türkiye de teknolojiden en çok istifade eden partiyiz. Dünde öyleydi, bugün de öyle. Haftalık il ve ilçe yönetim kurulu, il başkanları ve GİK üyeleri toplantılarını aksatmadan Zoom sistemi üzerinden gerçekleştiriyoruz. Dün yapamadığımız halde, bugün önce 65 yaş ve üzeri üyelerimizi, arkasından 2001 yılından beri üyemiz olan yada başka partilere giden üyelerimizi bir plan dahilinde arıyor, hal ve hatırlarını soruyoruz. İhtiyacı olanlara imkanımız dahilinde yardım ediyoruz. Ayrıca tüm il ve ilçe yönetim kurulu üyelerimize (kadınlar ve gençler dahil ) yönelik eğitim amaçlı video konferans sistemi ile eğitim ve bilgilendirme çalışmalarını yapıyoruz. Kitap okumalarını tavsiye ediyoruz. Çünkü yaşanabilir bir Türkiye, yeniden büyük Türkiye, yeni bir dünya kurma hedefi olan üyelerimizi bu dönemde de motive ediyoruz. Kalben inanıyoruz bu salgından sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak ama bir şey olacak. Hepimizin özlemle arzu ettiği hak ve adalet merkezli yeni bir dünya kurulacak.

HÜSEYİN ÖZTÜRK (SOL PARTİ ESKİŞEHİR İL BAŞKANI): Salgın koşulları tabi ki parti çalışmalarımızda olağanüstü değişikliler yarattı. Salgın tedbirleri başladığında il örgütü olarak 10. Olağan kongre süreci içindeydik. Sadece Odunpazarı ilçe kongremizi yapabildik. İl ve diğer ilçe kongrelerimizi önceden planlamış olduğumuz halde ertelemek zorunda kaldık. Önceden yapmayı planladığımız salon-sokak etkinliklerini yapamıyoruz. Şu an herkes gibi tüm üyelerimiz ve dostlarımız evlerinde salgından korunmaya çalışıyor. Bu olağanüstü koşullarda yapılması gereken öncelikle iletişimin koparılmamasıdır. Üyelerimizi, dostlarımızı periyodik olarak telefonla arayarak sağlık ya da diğer sorunları olup olmadığını soruyoruz. Özellikle genç arkadaşlarımız tarafından hijyen kurallarına dikkat ederek bulundukları mahallelerde ihtiyacı olan ama dışarı çıkamayan komşuları ile dayanışma çalışması yapılıyor. Online iletişim araçlarını kullanarak yönetim toplantıları, genel üye toplantıları, parti içi seminer gibi çeşitli çalışmaları kısa sürede oturttuk. Üye ve dostlarımızın büyük çoğunluğu ile bu tür iletişimi sağlamış durumdayız ve bunu daha da yaygınlaştırmaya çalışıyoruz. Ayrıca genel merkez tarafından önerilen sosyal medya etkinliklerine katılıyoruz. Nisan başında “ücretli izin, ücretsiz sağlık” talebiyle balkonlarımıza 1 hafta süreyle beyaz bayrak asarak “Beyaz Çağrı” eylemi gerçekleştirdik.

OKTAY YOLSEVER (TÜRKİYE KOMÜNİST PARTİSİ İL BAŞKANI): Tabii ki insanların yaşamlarında çok büyüt etkileri oldu. Bu partinin yaşamında da aynı etkiyi gösterdi. Parti de bir canlı organizmadır. Yoldaşlarımız arasında iletişimi sürekli canlı tutuyoruz. Yayınlarımızı dijital hale getirdik. Örgüt ile bağımızı hiç ama hiç koparmadan sürdürüyoruz. Sadece parti büromuzu eskisi gibi etkin kullanamıyoruz. Bunun dışında rutin çalışmalarımız sürüyor.

Paylaşın
Etiketler:

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.